Karılgaçlar Duası-Noman Çelebi Cihan
On dört yaşında edim. Eñ asav aygırlarnı bile üyretecek kadar minici olgan edim. Atlarnı bek severdim; okumadan kaçar, cılkıga koşardım. Cılkıda közüme bakkan keri, torı, küren, borlı..., sınlı bir at kördim mi, kunan, dönen bakmazdım, bir arkan atır, tutar, yalınına yapışır, cügen salar, minerdim.
Asav arslan kibi kalkar, iner, sıçrardı... O kuturgan sayın kalın, kara tobılgı, bu aydamak kamçısı, bir yıldırım ateşimen başına tüşer, mıyını sarsardı. Asav ürker kışkırırdı; başını keñiş meydan çöllere çevirir, yeşil tüzem örüşlerde bitken sarı çeçekler, laleler, kelinçekler, mundalıklar, tuyaklarının altında ezilir, solardı. Sonra yorulır ,terler, savrusundan uçuşkan beyaz köpükler kurur; yavaş yavaş yatışır, alışır, kamçıdan añlamaga başlardı.
Men asavlarga sözlerimi, isteklerimi bu kümüş saplı kara kamçıman añlatırdım. Tüşüncelerimi bile... Añlatır sezdirirdim. O kadar güzel, yeñgil anlatırdım ke, mektepke ketsem oca Totım kalın kısa tayaklarıman, köteklerimen döger döger de, bu kadar okuv añlatamazdı.
Men tobılgıman asavlarga ayan, cebe, yorga, şelaf yürütür, yürümeni, koşmanı ögretirdim. Oca Totım ise bizge karılgaçlar duasından başka okuv bildiralmadı. Bunday, bilgisiz başımla uzun keñiş Özü Kırı töbelerinde aylangan, dolaşkan, kırgan tökken, köpürgen, anda mında saldırgan bir küçük aydamak olgan edim.
''Min künne mu'minatin, tabiatin, kainatin, abidatin, saibatin ve ebkara...'', bunu karılgaçlar okur. Bu olarnıñ duasıdır. ''El Mürselat'' suresini okuganda oca Totım bunı bizge de öğretken, ''Bu Karılgaçlar duasıdır.'' degen edi. Bunu hemen hepimiz ögrendik, ezberledik. Biz sabaklarımıznı eceler, aglar, tayaklar astında ezberlegende karılgaçlar mektebiñ delik, camsız penceresinden kirer, raflarga konar, yavrularına baka baka, kuvana kuvana duasının okur; küçük yımşak sarı gagalı balabanlarına da ögretir. Seve, seve, ecesiz, tayaksız ögretirdi. Bizler de ögrenirdik. Bu güzel sevimli karılgaçlar okuganda bizler de canımızman kulagımızman diñler, diñledikten soñ hepimiz sevinir, okurdık. Kimerde karılgaçlar okır, biz susar, dinlerdik.
Kö mektebine oek köp katnadım. Bu karanlık canbur bala zindanına köy balları da keter ediler. Mektepke kuşluktan burun keter, ketkende elimizge bir parça ötmek alırdık... Ötmekke analarımız taze kübüden biraz may, beyaz çılkı kaymak yağı sürerdi. Bunı üylen vaktı dagıldıkta aşardık. Üylenge kadar o dımlı, basık mektepniñ eski, tütülgen, delik kiyizleri, kasırları üstünde karılgaç yavruları dayın tizilir, tiz çöker, otururdık.
Sabaklar önümüzde, yapraklar açık, közlerimiz yukarıda... Çatıga yuva yasagan karılgaç balabanlarını sayardık. Kaçan kanatlanacak, uçacak, dualarını okuycaklar?... Bunı biz bilir, birbirimizge añlatırdık. Uçkan soñ, derdik, istedikleri kadar gezecek, külecek, oynayacaklar; oynaşa oynaşa, avelene avelene köklerge, bulutlarga, ışıklarga yükselecekler. Olarnı hepimiz künlerdik. Künledigimizden şindi tutmak, küçük ince kanatlarını , tüylerini yolmak, sarı gagalarını kırmak isterdik.
Bizlerdayın olarnı da oynamak sevinmekten, sevine sevine yaşamak, uçmak yükselmekten alıkoymak arzu ederdik.
Oca totım yavaş yavaş, fısa fısa kelir, kapı arkasından bizlerni, bizim oyınlarımıznı, sözlerimizni, şaklabanlıklarımızı dinler, soñ birdenbirge kapı açılır, kirerdi. Kirgen vakıt hepimiz korkar titrer agızımıznı açar, közimizniñ kenarından kılıy kılıy bakışırdık. O yavaş yavaş kelir, ufak sönük pencerenin kapalı, ölgün ışığı önünde oturur, kapanırdı. Oturduğu zaman kölgesi uzanır, kedige uşardı. Hepimiz körer, fıkır fıkır külerdik.
Sonra hepimizni sıra sıra tizer ''Tebbet, kulya, inna a'tayna'' surelerni okutır, kızar, köpirir, açuvlanır, elin tamarları kabarır, tayaklardı. Hiç bir şey anlamaz, ögrenemezdik. Soluk soluk ağlar, soñra korkar, susardık. ''E, oku!'' emrine karşı hepimiz yutkunır, sallanırdık. Köy öñünde tolkungan buğdaylarday sallana sallana, yutkuna yutkuna okurdık. Bu kara kara, añlaşılmaz ince arap laflarnı eceler, tekrar okur okur, añlamaz, añlamaganımız üçün mü bilmem, hiç de bir şey ögrenemezdik.
''Vessema'i zat el beruc''nı başlaganda oca Totım tilimi on beş kapikmen burgandı. Burganda:
-Pismilla, okumuş ol! degen edi. Bursa da, koparsa da, tilim kelmedi, kelmiycekti. Añlamay edim ke...
Zaman zaman ekende, evel zaman ekende... Opuk ulema ekende... Karılgaç kadı ekende... Duvadak müfti ekende... Bu uzun tekerlemelermen başlagan ertekeler oca Totım ketkemen başlar , pitmez tükenmezdi. Uzun uzun masallar aytar, diñletirdik.
Mavultay bek köp ertekeler, cumaklar tapamacalar bilirdi. Bilgen masallarnı diñlegenge de aytar, diñlemegenge de . Añlatır, diñletirdi. Aytkanda küçük küler közleri küçülür, yuvarlak çıkık, mini mini yanakları kızarır, içini çeker, tatlı tatar tilimen añlatır, sañke bir özen sañke bir kanarya... Tatlı tatlı söyler, köpürür, taşar, seve seve dñletirdi. Mavultay'nı hepimiz severdik. O söylerse hepimiz, her yer toktar, susar, karılgaçlar bile susar onı diñlerdi.
Men mektepke meçin yılı kirgendim. Ulu yılı, Sıçan yılı Abdiyek okudım; Tavşan, Cılkı, Bars yıllarında Kuran , Tecvit, İlimühal. Kesikbaş Destanı pitken, mektepten çıkkandım.
Artık men bol bol kürenlerge, torılarga, borlılarga kavuşkan, artık bu iri közli, ipek yalınlı sevgili aygırlar tamamiyle menim olgan edi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder